17.03.2020

ÇANAKKALE ZAFERİ, İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF

ÇANAKKALE ZAFERİ, İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF

 

Çanakkale geçilmez şerefinden şanından,

Çanakkale geçilmez şehidinden kanından.

 

     Tarih, Çanakkale gibi olayları ve zaferleri her millete nasip etmez. Yanmadan, pişmeden ve sınanmadan bilinemezsiniz. Çanakkale, geçen asrın ilk çeyreğinde Müslüman Türk Milletinin inancının ve iradesinin ateşten sınavlarda sınandığı ve dahi kazandığı yerdir.

     İmanıyla bütünleşmiş, azmiyle çelikleşmiş, dostlarıyla birleşmiş karakter abidesi vatan evlatlarının düğüne gider gibi ölüme koştuğu yerdir Çanakkale. Her türlü mahrumiyet ve imkansızlıklara rağmen; vatan ve millet için her türlü fedakarlıkların göze alındığı yerdir Çanakkale. Tankın, topun, merminin imanlı sineler karşısında pes ettiği yerdir Çanakkale.

     Yüce Allah’ın:” Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.  Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. “ (Âl-i İmran 166-167) buyurduğu ilahi müjdeye nail olmuş, her biri arkasında sayısız kahramanlık hikayesi bırakan Allah’a adanmış yiğitlerdir.

      Altı asır süren kudretli bir İmparatorluğun yıkılışı fakat yeni bir devletin diriliş izlerini taşır bu savaş. İki yüz elli bin şehit ve bir o kadar da gazisi, dulu, yetimi, öksüzü olan bir savaş. Geçen asrın en büyük ve zulmün de en şiddetli yaşandığı bir bölge. Müslüman milletimize kefen biçenlerin, tabut çakanların; Çanakkale Boğazına gömüldüğü bir savaş. Metre kareye yedi bin merminin düştüğü, erinden komutanına kadar alayların şehadet şerbeti içtiği; nice kahramanlık anılarının bir filim şeridi gibi gözlerden ve gönüllerden geçtiği bir savaş.

           

           SANKİ BEDR’İN ARSLANLARI

       İşte o nedenledir ki Merhum Akif:

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker,

Gökten ecdat inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i...

Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

       Demek suretiyle birisi kuruluşun eşiğinde, diğeri yıkılışın beşiğinde olan iki aziz orduyu mukayese etmektedir. Elbette Bedir kaybedilse olacakları tahmin etmek ne kadar güç ise; Çanakkale’de geçilmesi halinde nasıl sonuçlar doğuracağını düşünmek gerekiyor. Yedi cephede verilen mücadelenin en zor ve en çetin olanı bu savaştır.

     Geçmişimize baktığımızda en büyük ibret alacağımız ve hikmet arayacağımız bir dönüm noktası olarak görülmelidir. Akif’i bu benzetmesinden dolayı tenkit edenler de olmuştur ama anlamak, kavramak ve hissetmek kişilere göre farklı tezahür eder. Ona bir bütün olarak baktığımızda kaygılarımızın kaybolduğunu, sislerin dağıldığını fark ederiz.

 

            ŞEHİTLER KANLARIYLA

            ŞAİRLER KALEMLERİYLE

        Bedenleriyle bulunup, kanlarıyla ve canlarıyla bu destana hayat verenleri, tarihin altın sayfalarına nakşedenleri; şairler kalem, duygu ve bilgileriyle gelecek nesillere kazandırmışlardır. Bugün Atatürk anılmadan Çanakkale nasıl anlatılmıyorsa, Akif hatırlanmadan da oradan bahsetmek yavan kalır, eksik olur. Çünkü, onun ikinci bir İstiklal Marşı sayılabilecek “Çanakkale Destanı” Türk şiirinin zirvelerine oturmuştur.

        Biri bedenen bulunmak diğeri manen yaşamak ve hissetmek suretiyle o destanda buluşanlar Milli Mücadele yıllarında da benzer görevler üstlenmişlerdir. Birisi cephelerin komutanı ve devletin kurucusu; diğeri o mücadelenin destanını kalpten kaleme, kalemden kağıda dökerek Milletin Meclisine sunucusudur. Her biri bir ordu sayılan vekiller o marşı üç defa ayakta dinleyerek, alkışlayarak ve ağlayarak kabul etmişlerdir.

      Her mısrası anlam, her kıtası destan olan ve kahraman ordumuza armağan edilen “İstiklâl Marşı” milletimizin gönlünde hak ettiği mümtaz yerini çoktan almıştır. Yaklaşık yirmi beş ayeti ihtiva eden o muhteşem eser, Akif gibi bir ruh ve mana adamının kaleminden çıkmıştır.

 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

     

      Diyen Akif, sanki Çanakkale’yi bize yeniden anlatmaktadır. Çünkü İstiklal Savaşı, Çanakkale’nin devamı, milletimize dayatılmak istenen kirli oyunun çözüldüğü son perdedir. Ordan kalan yiğitler ve gaziler İstiklal Harbini bize bahşetmişlerdir.

 

Şu Boğaz  Harbi nedir? Var mi ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

 

Diye başlayan o destanında çok büyük hakikatler dile getirilmiştir.

Umut bağladığı Asım’ın Nesli oradadır.

Medeni denilen dünyanın vahşeti oradadır.

Birleşik Haçlı zihniyeti tam kadro oradadır.

Şehitlerden oluşan suni tepeler oradadır.

Gök kubbe yorgan, yeryüzü yatak, Kâbe mezar taşı, yıldızlar kandil olarak şehitlerle beraberdir.

18 Mart 1915 Çanakkale Destanı, 12 Mart 1921 İstiklal Marşı, bir milletin dişini tırnağına takarak nasıl topyekün mücadele yürüttüklerini bütün dünyaya gösteren en önemli belgelerdir.

 

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!

 

Mısralarıyla dile gelen duygular, nesillerden nesillere ulaşacak, milli heyecan diri tutulacaktır. Şehidin yeri Efendimizin yanıdır, yanıbaşıdır. O nedenle olsa gerek ki sonunda da şöyle diyordu Merhum:

 

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

 

Asrın en büyük ve onurlu şairinin yazdıklarının üzerine bir şey yazılmaz belki ama acizane duygularımı şöyle ifade etmek isterim

 

Milletimin namusu Ey Büyük Çanakkale,

Dünyada senden büyük var mıdır başka kale?

 

Okuldaki öğrenciler ders için sana geldi,

Kitapları kapatıp sende canını verdi.

 

Mermiye sardım halı, bebek varsın ağlasın,

Benim yavrum ölse bile, tek bir mermim donmasın.

 

Vatan elden giderse ne kalır ki geriye?

Ben nefessiz kalırsam dönmez miyim deliye?

Ey aziz yurdum benim, canlar sana hediye.

 

11.03.2020 Kemal MENCELOĞLU