04.10.2021

Makale: Sünnete Uymanın Önemi

SÜNNETE UYMANIN ÖNEMİ

Allah c.c. insanları dinine davet için sadece kitapları değil insanlara onları açıklayacak ve uygulayacak peygamberleri de göndermiştir. Rabbimizin: ‘’Andolsunki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı’’(Âli İmran,3/164) buyurması kullarına karşı Allah c.c’ ün ne kadar cömertkar ve merhametli olduğunun bir göstergesidir. İnsanoğlu dünyaya gelmeden önce daha anne rahminde ihtiyaç içerisinde bulunmaktadır. Anne rahminde bir anneye ihtiyacı olduğu gibi doğumdan sonra da annenin yanında bir aileye de ihtiyaç duymaktadır. Hayatının her evresinde aciz bir varlık olan bizleri değişik vesileler ile nimetlere gark eden rabbimiz dini bir çizgide yürüyebilmesi içinde gönderdiği kutsal kitapların yanında onu insanlara hayatıyla açıklayacak bir peygamber göndermiştir. Kur’an’ı Kerim bu nedenle bir konuda anlaşmazlığa düşecek Müslümanların sorunlarını kitabın yanında nebevi sünnete de müracaat etmelerini şu ayeti kerime ile istemiştir: ‘’Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir’’(Nisa, 4/59)

Sünnet, sözlükte: “İzlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek” anlamına gelmektedir. Dinin ikinci kaynağı olarak sunulan sünnet kavramı: “Resûlullah’ın söz, fiil veya tasvipleri” şeklinde tanımlanmıştır.( Teftâzânî, II, 2.) Hadis ilminde farklı görüşler olmakla beraber genel görüşe göre sünnet, hadisin müteradifi sayılmıştır. Hadis ilmindeki sünnet tanımı bu nedenle fıkıh usulündeki tanımla yaklaşık aynı anlamdadır. Buna göre sünnet, Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) sözleri, fiilleri, takrirleri ve peygamberlikten önceki ve sonraki döneme ait olsun onun bütün bir karakteri, ahlakı ve davranışları ile bütün bir siretidir. Kelâm ilminde ise sünnet: “Hz. Peygamber ve ashabının itikad ve amelde takip ettikleri yol” anlamındadır. Aslında sünnet, Allah’ın yolunu veyahut insanın âdet haline getirdiği iyi veya kötü davranış ve hareketlerini ifade etmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse sünnet, kavl, fiil ve takrirleridir. Yani peygamberin söz, hal, tavır ve davranışları ile birlikte içerisindeki bütün bir hayatıdır.

Ebû Hüreyre"nin naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Bana itaat eden, Allah"a itaat etmiştir. Bana isyan eden de Allah"a isyan etmiştir”( Müslim, İmâre, 33) Dolayısı ile peygamberimizin sünnetini uygulamak bir serbestlik değil bizzat dinin bir bağlayıcı kuralı olduğunu bazı ayeti kerimelerden de anlıyoruz. O ayetlerden bir tanesinde: ‘’Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin’’(Nisa,4/59)emri dikkat çekmektedir. Allah’a itaat denilince de aslında Kur’an-ı Kerîm’de ve peygamberin tebliğ mahiyetindeki söz ve davranışlarında ortaya çıkan emir ve iradesine uymanın bağlayıcı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü peygamberin yaşantısı Kur’ani bir hayat tarzını yansıtmaktaydı. Nitekim: ‘’Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. O (size okuduğu), kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir’’(Necm, 53/3-4) ayetinden de bu durum anlaşılabilir. Yüce Rabbimiz Resûlüne gönülden bağlanılmasını o kadar önemsemişti ki, en ufak bir meselede dahi onun verdiği hükme rıza gösterilmemesini, imanın kemale ermemiş olmasına bağlamaktaydı.

Peygamber efendimiz s.a.v.’in yaşamına bakılarak aslında Allah c.c.’ün bir hayat standardı getirdiği ve Müslümanlarında buna uymasını istediği görülmektedir. Nitekim alışverişten görgü kurallarına, insan ve hayvan haklarından yemek yeme adabına, selamlaşmadan vefakârlığa kadar birçok alanda sünnet, kapsamlı olarak efendimiz s.a.v’ in adeta bir hayat portresini sunmaktadır. Peygamberin sünneti olmadan dinin anlaşılması ve doğru yaşanması mümkün değildir. Zira getirdiği Kur’an’ı tebliğ etme görevi ile beraber beyan vazifesini alan şüphesiz Hz. Peygamber s.a.v’dir. 14 asırdır, İslam kültür ve medeniyeti içerisinden sağlıklı bir peygamber portresi tespit ederek, o’nun, kıyamete kadar sürecek önderlik ve örnekliğini sağlam temellere oturtmak Müslümanların en önemli vazifesidir. Dolayısı ile bu medeniyetin içerisinden sünneti çıkardığımız da ortada bir şey kalmayacaktır. Çünkü Sünnet olmadan bizler: Namazın şart ve erkânını, orucun mahiyetini ve süresini, Haccın ne kadar süre ile olması gerektiğini ve nasıl eda edileceğini, Zekâtın hangi mallardan, ne kadar ve ne zamanlarda verileceğini bilemezdik. Dolayısı ile ‘’Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının’’(Haşr,59/7)ayeti gereği sünnet vazgeçilmezimiz olmalıdır.

Hz. Peygamber’in sünneti tarihi ve coğrafi farklılıklara rağmen asırlar boyu bütün insanlığa hitap etmiştir. Sünnet, Müslümanları bir araya getiren, onları ortak paydada toplayan, birleştiren, İslâm kültür ve medeniyetini oluşturan en temel bir unsur olmuştur. Böylece İslâm toplulukları arasında inanç ve davranış birliğini sağlamıştır. Hatta Müslümanların farklı toplum ve farklı kültür çevrelerinde yok olarak güçlü asimilasyon politikalarından dahi korumuştur. Bu nedenle her nerede olursa olsun İslâm toplumlarının kültürlerinde pek çok ortak değer bulunması da bundan kaynaklanmaktadır. Bundan dolayıdır ki peygamberimiz, sünnetinin terk edilmesinin İslami anlayıştan uzak kalma olarak yorumlamıştır.( İbn Hanbel, II, 506) Günümüzde sünnetin önemi azaltılmaya çalışılmaktadır. Böylece sünnetten uzak kitabını doğru anlayamayan bir İslam toplumunun olması istenmektedir. Hâlbuki Kuranın örnek sunduğu bir varlığı insanların rehber edinmesi Kur’an’a ittibanın da ta kendisidir. O halde sünnetlerin unutulmaya yüz tuttuğu zamanlarda biz onu ihya etmeliyiz. Nitekim efendimiz sünnetin uygulanmasının önemini şu hadisi ile ortaya koymuştur: "Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur”( Tirmizi, Sünen, İlim, 39/16) Dolayısı ile ben Müslüman’ım diyen herkesin hayatında peygamberi bir iz bulunmalıdır. Nebevi sünnetin olmadığı bir dini yaşamak imkânsızdır.

Muhammed ÖZDEMİR/ Çerkeş ilçe Vaizi