26.10.2021

Dünya, Âhiret Dengesi

İslam’ın ve Müslümanın kendine özgü bir dünya görüşü, hayata bakışı vardır. Onun hayata bakışını Kur’an ve sünnet belirler. Kur’an ve sünnet açısından hayata bakışında ise bir denge ve ölçü vardır.

Yaratılış gayesi Rabbine kulluk olan insanoğlunun yaratılış gayesinin gerçekleşeceği ve imtihana çekileceği mekân olarak “yeryüzü” seçilmiştir. Ardından insana birbirini takip eden iki hayat verilmiştir. İlki dünya hayatıdır. Yani insanoğlunun ölümden önce yaşadığı hayat… Yani geçici, ölümlü ve fani hayat… İnsana verilen ikinci hayat ise, âhiret hayatıdır. Bu, ölümden sonraki hayattır… Bu, en son hayattır… Bu, ebedî, ölümsüz ve baki olan hayattır...

Dünya ve âhiret hayatı, birbirinin devamı olan iki hayattır. İnsan ilk olarak dünya hayatına gözlerini açtığı için bu hayata “yakın hayat” anlamında “dünya hayatı”, dünyaya gözlerini yummasının ardından son olarak âhiret hayatına intikal ettiği için bu hayata da “sonraki hayat” anlamında “âhiret hayatı” denmiştir.

Allah-u Teâlâ dünyayı geçim uğrunda çalışma ve gayret, mihnet ve meşakkat, imtihan ve ibtilâ yeri; âhireti ise mükâfat ve mücazat yeri olarak yaratmıştır.

“O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk: 2) Yeryüzünde sizin için geçimlikler yarattık.” (Hicr: 20)

 “Size yeryüzünü boyun eğdiren O’dur. Öyleyse yeryüzünde dolaşın. O’nun verdiği rızıktan da yiyin. Nihayet dönüş O’nadır.” (Mülk: 15)

Yeryüzü olarak Dünya ile dünya hayatı farklıdır. Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi dünya, insan için bir nimet bir geçimlik yeri iken dünya hayatına bakışımız nasıl olmalıdır? Kur’an-ı Kerimde Rabbimiz bu konuda ne diyor peygamberimiz nasıl bakmış birlerin nasıl bakmamızı istiyor görelim; Ayet-i Kerimelerde;

 “Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20)

 “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf, 18/46) (En’âm, 6/32, (Ankebût, 29/64)

Ancak bu ayetler “dünyadan elinizi eteğinizi çekin” diye anlaşılmamalıdır. Yaşadığımız dünya hayatı önemlidir. Zira sonsuz olan ahiret hayatı dünya hayatında göstermiş olduğumuz kulluk neticesinde şekillenecektir. Ahiret için dünyayı ve dünya nimetlerini terk etmeyi planlayan, geceleri namazla, gündüzleri oruçla geçirmek isteyen ve hanımlarından ayrılmayı düşünenler için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Allah’a yemin ederim ki ben Allah’tan sizden daha çok korkarım, daha çok sakınırım. Fakat ben bazen oruç tutarım, bazen iftar ederim, namaz kılarım, uyku da uyurum, evlenirim de. Kim benim sünnetimi terk ederse, benden değildir.”

Ebu Zerr’in naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Zâhit olmak (dünyaya rağbet etmemek) kişinin helal olan şeyleri kendisine haram kılması veya malını dağıtıp tüketmesi demek değildir. Bilakis zahit olmak elinde olan şeylere, Allah katında olanlardan daha fazla güvenmemek demektir.” (İbn Mâce, Zühd, 1)

Cabir b. Abdullah’ın naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah katında takva sahibi olun ve dünyevi isteklerinizde mutedil davranın. Çünkü hiç kimse kendisi için takdir edilen rızkını yiyinceye kadar ölmeyecektir. Helal olanı alın, haram olanı terk edin” (İbn Mace, Ticaret, 2)

Abdullah ibn. Ömer (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v) omzumdan tuttu ve şöyle söyledi: ‘Dünyada kimsesiz bir garip yahut yolcu gibi ol’ (Buhari, Rikak, 3)

Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerimde ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sahih sünnetinde dünya ve âhiret hayatı hakkında; dünya hayatının değersizliği, faniliği, ahiretin baki olduğu, insanın dünyadaki tercih ve davranışlarından dolayı ahirette hesaba çekileceği ve buna göre mükafaat (cennet) veya cezalandırılacağı (cehennem) haber verilir.

Dünya hayatı, ebedî hayat olan âhiret hayatının kazanılacağı ve şekilleneceği yegâne yerdir. Bu nedenle insanın sonraki hayatta (âhirette) bulacağı şey, ilk hayatında (dünyada) iken elde ettiği şeydir.

 “Dünya âhiretin tarlasıdır.” şeklindeki hikmetli sözde de ifade edildiği gibi, cennet, tohumunu bu dünyada ektiğimiz bir bahçe, cehennem de ateşini bu dünyadan götürdüğümüz bir yangın yeridir. Şu halde dünya hayatı son derece önemlidir ve kişinin yaşantısı doğrultusunda iyi ya da kötü olarak bir değere sahiptir.

Cenab-ı Hakk, inananlara; "...Biz sizi vasat orta yolda dengede bir ümmet kıldık..." (Bakara, 143) buyurarak ifrat ve tefritten olabildiğince uzak; hem akıl, hem his, hem de ruh yönüyle dengeli bir toplum olmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Müslüman, dünya-ahiret, beden ve ruh, akıl-gönül arasındaki dengelere önem verir. Zira bu dengeleri sağlıklı kurmak, hayatımıza ahenk ve huzur getirir.

Kur'an ve sünnete göre dünyaahiret arasındaki dengede ne dünyaahiretin; ne de ahiretdünyanın karşıtı, alternatifi değildir. Dünya ve ahiret birbirini takip eden iki gerçektir. ... Çünkü ahirete giden yol dünyadan geçmektedir. Cennete de cehenneme de dünyadan gidilmektedir.

Şu halde dünya, müminlerin zillet ve acizlik içinde değil, bilâkis izzet ve vakar içinde yaşayacakları bir yerdir. Onlardan beklenen, dünya hayatını mamur etmeleri, (Hûd, 11/61) bunu yaparken de rızıklarına kefil olan Allah Teâlâ’ya (Hûd, 11/6) kulluk etmeyi ve âhireti unutmamalarıdır. Kısacası, dünya konusunda müminlerden istenen, ölçülü ve dengeli olmaktır. İşte Resûl-i Ekrem buna davet eder insanları: “Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde (takva sahibi) olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil olun. Çünkü hiç kimse kendisi için takdir edilen rızkını yiyinceye kadar ölmeyecektir, rızkı gecikse bile! Öyleyse Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde (takva sahibi) olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil olun. Helâl olanı alın, haram olanı terk edin.” (İbn Mâce, Ticâret, 2)

 

                                                                                                     Ruhi İPEK (Cezaevi Vaizi)