06.01.2022

Makale:İMAN VE İMANIN HAYATIMIZDAKİ YERİ

İMAN VE İMANIN HAYATIMIZDAKİ YERİ

Allah Teâlâ insanoğluna sayısız nimetler bahşetmiş bu nimetlerin en ulvî olanı “iman” nimetidir. O’na kul olabilmek ve bütün kudretiyle mevcudiyetine iman etmek bir kul için en büyük nimettir. İman kavramı çok geniş bir kavramdır. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, imanın kapsamını çok geniş tutmuş ve imanın detaylarını birçok âyette dile getirmiştir. Örneğin Nisâ Sûresi’nin 136. âyetinde şöyle buyrulmaktadır: Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.”

Sevgili Peygamberimiz de imanın tarifini çok özlü bir şekilde yapmıştır. Bu tarifinde iman ve sevgi kavramları arasındaki sıkı bağı gösteren şu sözü buyurmaktadır:Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü’nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek”( Buhârî, Îmân, 9)

İman etmek, dosdoğru bir hayatı da beraberinde getirmektedir. Çünkü iman eden kimse, imanı sayesinde ne için yaşadığının bilincinde olur. Şu hâdise bu husus için güzel bir örnek teşkil etmektedir. Ashab’ın ileri gelenlerinden Süfyan b. Abdillah (r.a) bir gün Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanına gelerek Ya Rasulallah, bana İslam’ı öyle anlat ki, onu bir daha başka birine sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim demiştir. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Allah’a inandım ve dosdoğru ol”( Müslim, Îmân, 62)

İman kavramı, insanoğlunun yaratılış gayesi ile de ilintili bir kavramdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm de yaratılış amacımıza dair şu âyet-i kerime yer almaktadır:Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım”( Zâriyât 51/56)

İman kavramı, Kur’ân’ı Kerîm’in birçok pasajında salih amel ile birlikte geçmektedir.Yani iman kavramı salih amel ile birlikte bir anlam kazanacaktır. Enfâl Sûresi’nde; Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte gerçek mü'minler bunlardır.( Enfâl 8/2-4)

Allah’a iman ettiğini söyleyen bir kimsede bulunması gereken hasletlerden birini de Hz. Peygamber (a.s) bize şöyle ifade etmektedir: “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”( Buhârî, Îmân 7)

Bugün, gelişen ama aynı zamanda dönüşen fikir dünyamızda başkasının dertlerine eğilmeme, bana dokunmasın da gerekiyorsa bin yıl yaşasın şeklinde “neme lazımcılık” anlayışı giderek yer bulmaktadır. Hz. Peygamber (a.s) hiçbir zaman etrafındaki dünyaya kayıtsız kalmamıştır. Hz. Peygamber, iman noktasında hiç şüphesiz insanların en olgunudur. Tâif halkına davasını anlatmak için gittiğinde, onların taşlamasına karşı en ufak bir beddua etmemesi, Mekkeli müşriklerin kendisine ve ailesine karşı uyguladığı boykota karşı sabretmesi, Hz. Fâtımâ (r.a) hariç bütün çocuklarını, kendisi hayattayken kaybetmesine olan hüznüne rağmen Rabbine olan tam itaati, onun iman noktasında ne kadar kâmil olduğunu bizlere göstermektedir. Bir Müslümana düşen ise onun bütün örnekliğini, hayatına tatbik etmektir.

Rabbim bizleri imanın halâvetine (tadına) varan, hayatı boyunca bu imanın nuruyla yaşayabilen, son nefesinde de emanetini mümin bir şekilde teslim eden kimselerin zümresine ilhâk eylesin.

Halil İbrahim TEKİN

Korgun İlçe Vaizi