HAYÂ VE İFFETİ MUHAFAZA
İslam dini, insanların hem özel hayatlarında hem de toplumsal hayatta nasıl hareket etmeleri gerektiğini, hangi davranışların doğru hangi davranışların yanlış olduğunu gösteren bir dizi ahlaki ilke getirmiştir. Bizatihi İslam’ın özü güzel ahlaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381) buyurmuştur.
İslam, insanın fıtratında var olan duygu ve eğilimleri terbiye ederek onları Allah’ın rızasına uygun hale getirmeyi amaçlar. Bireyin ve toplumun huzurunu temin edecek, dünya ve ahiret saadetini sağlayacak değerler ve ilkelerin başında hayâ ve iffet gelir.
Hayâ, “Nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi” ; “Kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terkedilmesinden dolayı insanın yüzünü kızartan sıkıntı” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır. (Mustafa Çağrıcı, Hayâ, DİA, 16/554) İffet ise “Yeme içme ve şehevi istekler konusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına sokmak suretiyle kazanılan erdem” olarak tanımlanmıştır. (Mustafa Çağrıcı, İffet, DİA, 21/506) Hayâ ve iffet kavramları birbiriyle yakından ilişkilidir. Hayâ duygusu olan bir kimse, iffetli yaşamaya özen gösterir. Aynı şekilde iffetli bir kimse de hayâ duygusuna sahip olur.
Dürüst, hayâlı ve iffetli bir hayat sürmek en önemli ahlaki sorumluluklarımızdandır. İffet zırhını kuşanmış ve hayâ elbisesini giyinmiş müminler gözlerini haramdan korumakla başlarlar işe. Zira Rabbimiz gönlümüze açılan pencerelerimiz olan gözlerimizi edep perdesiyle örtmemizi ister. Nur suresinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.” (Nur, 24/30) “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar.” (Nur, 24/31)
Allah Teâlâ bu ayette öncelikle mümin erkeklerin iffetli olma noktasında takınması gereken tavrı ifade ediyor. Harama götürecek bakışlardan sakınılması gerektiğini ayet bize hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ali’ye (r.a.) hitaben, “Bir baktığında arkadan bir daha bakma, birinci bakış hoş görülür ama ikinci bakışa hakkın yoktur.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 43) buyurmuştur. (Kur'an Yolu Tefsiri, 4/68-70)
Allah Resulünün (s.a.s.) eşi Hz. Aişe'nin (r.a.) yanında bulunduğu bir gün Hz. Aişe’nin (r.a.) kendisinden 10 yaş büyük ablası Esmâ (r.a.) onların yanına geldi. Esma’nın (r.a.) üzerinde ince (şeffaf) bir elbise vardı. Allah Resulü (s.a.s.) derhal yüzünü başka tarafa çevirerek ona şöyle buyurdu: “Ey Esmâ! Bir kadın buluğ çağına geldiğinde artık bedeninden şurası (yüzü) ve şurası (elleri) dışında bir yerin görünmesi uygun olmaz.” (Ebu Davud, Libas, 34) Karşı cinsin tesettüre riayet etmediği durumlarda yapılması gereken şey Hz. Peygamberin (s.a.s.) yaptığı gibi bakışları derhâl başka yöne çevirmektir.
İnsan vücudunda görünmesi ve gösterilmesi günah sayılan, namazda ve namaz dışında örtülmesi farz ve başkalarınca bakılması haram olan yerlere avret denir. Erkeğin vücudunda örtmesi gereken yerleri göbekle diz kapağı arası, göbek hariç, diz kapağı dâhildir. Kadın-erkek her insanın beden mahremiyeti vardır. İslam, bu mahremiyetin zarar görmemesi için; bedenimizin örtülmesi gereken yerlerini örtmemizi, başkalarına teşhir etmememizi emretmiştir. Kadınlar için yabancı erkeklerin yanında ve evlerinin dışına çıkarken örtülmesi gereken yerler; yüz, eller ve ayaklar hariç bedenin tamamıdır. Rabbimizin insana emanet olarak verdiği bedenin teşhir edilmesi, uzuvları belli eden dar ya da açık, tesettüre uygun olmayan elbiselerin giyilmesi haramdır. Her şeyden önce tesettür Allah’ın bir emri olup, kişisel bir tercih değildir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah halimdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.” (Nesâî, Gusül, 7)
Mümin için hayâ ve iffet onu daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlâkî bir erdemdir. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca bütün ilâhî dinler söz, fiil ve davranışlarda hayâlı olmayı emretmiştir. Edep ve ahlâkın temel bir unsuru olarak hayâ ve iffet, toplumumuzda da nesiller boyu üstün bir ahlâkî meziyet olarak görülmüştür. (Hadislerle İslam, 3/222-223)
İffet ve hayâ, dinin yetiştirmek istediği kâmil insanın vazgeçilmez bir vasfını oluşturur. Zulümden sakınmak, dolayısıyla hakkı gözetmek; elini, dilini, gözünü, ırz ve namusunu koruyup, zinaya yaklaşmamak, taşkınlığı terk edip mutedil olmak, nefsine hâkim olmak, sabrederek öfkesini kontrol etmek gibi dinin üzerinde önemle durduğu pek çok emir ve yasak, kişiye “iffet ve hayâ” erdemini kazandırmaya yöneliktir. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) dualarından bir tanesi şöyledir: “Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik dilerim.” (Müslim, Zikir, 72)
Rabbimiz bizleri ve nesillerimizi iffetli, hayâ sahibi kullarından eylesin.
Hazırlayan: Hüseyin Yazıcı
İl Vaizi