30.03.2023

Zekat ve Hükümleri (Makale)

Zekât; İslam Dininin temel ibadetlerinden biri olup, hicretin ikinci yılında, oruç ibadetinden sonra farz kılınmıştır. Meşruiyeti; Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an’da zekât emri; “namaz kılın, zekâtı verin” şeklinde, namazla birlikte, birçok yerde tekrarlanmıştır.

Zekât, İslam dininin temel esaslarından olup, zengin Müslümanlar için farz bir ibadet olması yanında, İslam toplumunu kuşatan, kapsamlı bir yardımlaşma kurumudur. Zekât, dinen zengin olan Müslümanların, temel ihtiyaçları dışında kalan, artıcı malvarlıklarından, yılda bir kez kırkta bir % 2.5 oranında bir bölümünü, Kur’an’ın öngördüğü yerlere, karşılıksız olarak, zekât niyeti ile verilerek yapılan bir ibadettir.

Zekât malları; sâime olan evcil hayvanlar, her türlü paralar, ticareti yapılan her şey, toprak ürünleri ve meyveler olmak üzere, çok kapsamlıdır. Kişinin temel ihtiyaçlarından sonra elinde bulunan ve ekonomik olarak, hakikaten veya hükmen artma özelliği bulunan bütün mallar, zekât malıdır. Hangi mallardan ne miktar zekât alınacağı, nisap miktarının ne olduğu ve zekâtın kimlere verilebileceği, bizzat Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenmiştir.

Zekât, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun, zenginin zimmetindeki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevidir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur: Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”  (Zâriyat, 51/19)

Zekât bir temizliktir. Hem malı temizler, hem de mal sahibinin gönlünü arıtır, ahlakını yükseltir. Ey Muhammed! Servet sahiplerinin mallarından zekât al; zekât, onların mallarını temizler. Vicdanlarını arıtır.”  (Tevbe, 9/103) Nitekim İbn Abbâs’tan nakledildiğine göre, Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Allah, zekâtı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı. (Ebû Dâvûd, Zekât, 32)

Zekât; “Zengini arındırır kibirden; fakiri arındırır kinden; malı arındırır kirden”

Zekât malı bereketlendirir ve çoğalmasını sağlar. Mallarının zekâtını seve seve verenlerin ve yoksullara yardım edenlerin mallarının arttığı bilinen bir gerçektir. Zekâtı verilen mal azalmaz, azalır gibi görünür ama gerçekte çoğalır. Nitekim Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur: “Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir.”  (Sebe, 34/39)    

Zekât, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allâh yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedî olacaktır. Nitekim bir gün Allah Resûlü'nün evinde bir koyun kesilir. Âişe annemiz koyunun ön kolu hâriç etin tamamını komşularına dağıtır. Hz. Peygamber evine geldiği zaman, “Koyundan ne kadar kaldı?” diye sorar. Âişe validemiz ona der ki: “Koyunun şu ön kolu hâriç hiçbir şey kalmadı.” Sevgili eşinin sözlerine karşılık Peygamberimizin verdiği cevap çok anlamlıdır: “(Demek ki) ön kolu hâriç tamamı (bize sevap olarak) kalmıştır!” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33.) 

Zekât allah’ın verdiği servete bir teşekkürdür. Allah Teala şöyle buyurur: Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım. Ve eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”  (İbrahim, 14/7.)

Demek ki, şükreden kendi yararı için şükretmiş, nankörlük eden de kendi zararı için nankörlük etmiş olur. Çünkü Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

Zekât zengin ile yoksulu birbirine yaklaştırır. Böylece zengin ile yoksul arasında servet farkından doğabilecek dengesizlikleri ortadan kaldırır. Kur’an-ı Kerim konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor: Böylece o mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet olmaz.  (Haşr, 59/ 7.)

Zekât ödemeyenlerin ahirette karşılaşacakları azap ayetlerde şöyle anlatılmaktadır: “Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Aksine bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır...” Âl-i İmran 3/180. Hz. Peygamber de benzeri ifadelerle, zekât ödemekten kaçınanların ahiretteki cezalarını şöyle tasvir etmiştir: “...zekâtlarını vermeyenlere, kıyamet gününde bu madenler, ateşten levhalar haline getirilip onlarla sahiplerinin yanları, alnı ve sırtı dağlanacaktır. Bu levhalar soğudukça tekrar kızdırılarak, sahibi bunlarla azap görecektir...” (Buhari, Zekat 3; Müslim, Zekat 6)

Sonuç olarak; Müslüman zenginlerin, zekâtlarını titizce hesaplayarak, zamanında ödemeleri; kendi malvarlıklarında bereketlenmeyi sağlaması yanında, yardım gören yoksulların, bir nebze maddi sıkıntılarından kurtulmalarını da sağlayacaktır. Öte yandan, zekât; mali piyasaların canlanması, sosyal barışın ve sosyal güvenliğin temini gibi, değişik açılardan, sosyal hayatımıza önemli katkılarda bulunacaktır.

Ülkemizde pek çok vakfımız zekâtların yerlerine ulaşmasına vasıta olmaktadır. Türkiye Diyanet Vakfı Çankırı Şubesi de yarım asırdır emanet ettiğiniz zekât, fitre, sadaka ve bağışlarınızı usulüne uygun olarak ihtiyaç sahipleriyle buluşturmaya devam etmektedir. Bu vesileyle dünden bugüne zekâtları ile iyiliğin yeryüzünde egemen olmasına vesile olanları rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Durali GÜL

Cezaevi Vaizi