GÜVEN TOPLUMU
İslâm’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki vardır. İman eden kimse anlamına gelen “mümin”; güvenilir insan anlamına gelen “emin”; güven, güvence ve güvenlik anlamına gelen “emniyet” kavramları, aynı kökten beslenmektedir. Bu kökün bağlandığı nokta ise, Yüce Yaratıcı’nın mahlûkata sağladığı sonsuz güvendir. Mümin, Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en sağlam, bâki, değişmez mesnede yaslayan, böylelikle huzura kavuşan kimsedir. (Prof Dr. M. Görmez, Hz. Peygamber ve Güven Toplumu, Ankara: DİB,2017)
İnsandaki güven duygusu ile güzel ahlâk arasındaki bağlantının en güzel ve somut örneği Hz. Peygamber'in (s.a.s) henüz peygamber olmadan önce Muhammedü’l-Emin lakabıyla anılmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s), her şeyden önce güvenilir bir insan, güvenilir bir baba, güvenilir bir eş, güvenilir bir arkadaş, güvenilir bir dosttur. Akrabaya, komşuya, ticarette muhatap olduğu insanlara, idaresi altındaki Müslümanlara güven veren, özü sözü bir, sadık insandır. Hâkimliği, komutanlığı, imamlığı, risaleti güven üzerine kuruludur. Kur’an-ı Kerim’i ona getiren vahiy meleği nasıl “el-Rûhu’l- Emin” ise (Şuara 26/193), Mekke-Kâbe nasıl “el-Beledü’l Emin” ise (Tin 95/3), Resûl-i Ekrem de (s.a.s) öylece dosdoğru, öylece emindir. (Görmez, a.g.e.)
Güven, toplumsal hayatın temelidir. Bugün başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada güven krizi yaşanıyor. Güven toplumunu inşa etmemiz gerekirken güvenlik toplumuna dönüşüyoruz. Güven toplumunu inşa ederken acaba bir şeyleri gözden mi kaçırdık? Evlerimize akıllı sensörler yerleştirirken, şifrelerimizi kırılamaz zorlukta seçerken, ev ve sokaklarımızı kameralarla donatırken; gönül evimizi imanla sağlama almayı, kalplerimize emanet ve dürüstlük kilitleri takmayı, dilimize doğruluk sensörü koymayı ihmal ediyoruz. Gönül evimizi sağlam bir imanla güvene almadan bu tedbirler eksik kalacaktır. Güven toplumunun ilk adımı kalplere imanı yerleştirmektir.
Bir başka önemli nokta da aile içi iletişimi ve ilişkilerimizi güven üzerinde inşa etmektir. Başkalarına güvenmeye ya da kimseye güvenemez hâle gelmeye ailede karar veririz. Tıpkı güvenilen bir kimse olmanın ya da güvenilmez bir karakter geliştirmenin ipuçlarını ailede topladığımız gibi… O halde ailede merhamete, adalete, sevgiye ve şefkate yatırım yapmak, en az çocukların geleceği için bir kenara para biriktirmek kadar önemlidir. Peygamberimiz’in (s.a.s) de belirttiği gibi, “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlâktan, edep ve erdemden daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)
Toplumda güveni sağlamada toplumsal birlik, beraberlik ve dayanışma oldukça önemlidir. Allah Resûlü (s.a.s), müminler topluluğunu birbirlerini destekleyen bir yapının elemanlarına benzetmiş ve şöyle buyurmuştur: “Müminin mümine göre konumu, parçaları (bölümleri) birbirini destekleyen bir bina gibidir.” (Buhârî, Salât, 88)
Toplumda güven bağlarının oluşması için bireyler niyet-söz ve davranışta doğruluk üzere hareket etmelidir. Müminin kalbi, imanın ve doğruluğun merkezi olmalıdır. Resûlullah (s.a.s) da doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi kulluğun da kişiyi sonsuz güvenliğin ve emniyetin olduğu cennete götüreceğinden hareketle müminleri söz, niyet ve davranışlarda doğruluğa (sıdk) teşvik etmiştir. (Müslim, Birr, 105)
Güven duygusu zail olduğu zaman insanların birbirlerine itimadı kalmaz ve ahlaki değerler çok hızlı bir şekilde erozyona uğrar. Peygamberimiz (s.a.s) müslümanın güvenirliliğini ortadan kaldıran dört kötü huya dikkatimizi çekiyor ve şöyle buyuruyor: “Dört haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse saf münafık olur. Kimde de bu hasletlerden birisi bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir haslet var demektir: Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünde durmaz. Vaat ettiğinde vaadinden döner. Tartıştığında haksızlık eder.” (Buhari, İman,24)
İslam coğrafyası tarihin en zorlu süreçlerinden geçiyor. Gün geçtikçe Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in (s.a.s) bize getirdiği doğruluk, emanet, ahde vefa gibi değerlerden uzaklaştık. Tarih boyunca emniyet ve güven yurdu olan topraklardan feryatlar ve ateşler yükseliyor. Yüzyıllarca ilim, hikmet ve medeniyetin beşiği olan coğrafya; savaşların, gözyaşının coğrafyası oldu. Neden bu hale geldiğimizi düşünmek zorundayız. Bugün Emin Peygamberin ümmeti olarak, “Müminler ancak kardeştirler…”(Hucurat, 49/10) ayetinin manasını kavrayarak toplum içerisinde kardeşliği yeniden tesis etmeli ve “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim, Birr, 34) hadisinden hareketle; niyet, söz ve davranışlarımızda doğruluğu ve güvenilirliği esas almalıyız.
Güven ve emanetin kaynağı olan Rabbimiz bizlere; emanet bilinciyle yaşamayı, hayatımız boyunca karşılaşacağımız her bir insana karşı güven verebilmeyi, güven içerisinde yaşayıp ahirette de Allah’ın güvencesinde olan müminlerden olmayı nasip eylesin.
Yusuf AYDOĞAN Vaiz