CENAZE MERASİMİ VE AHİRET YOLCUSUNA SON GÖREVLERİMİZ
Dinimiz İslam’ın inanç sistemine göre ölüm bir son olarak kabul edilmez, aksine yeni bir yaşantının başlangıcı olarak görülür. Bundan dolayı insana hayattayken biçilen değerin, gösterilen saygının, insanın ölümünden sonra da gösterilmesi istenir. Zira Allah Teâlâ âyet-i kerimede insana vermiş olduğu değeri bizlere bildirmektedir. Bir âyet-i kerimede “Andolsun biz Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (İsrâ,17/70)buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şerifinde müslümanın müslüman üzerinde haklarından birisini, ölen mümin kardeşinin cenazesine katılmak olduğunu bildirerek insana verilen değeri bizlere bir kez daha göstermektedir. “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmını almak, hastalandığında ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek ve aksırdığında ona rahmet dilemek.” (Buhârî, Cenâiz, 2)
Mümin olarak kardeşlerimizi ahiret hayatına uğurlarken yapmamız gereken dini ve insani birtakım sorumluluklarımız vardır. Bunların başında, ölüm döşeğinde olan kardeşimizi yalnız bırakmamak, son nefesine kadar ona yarenlik etmek, duyacağı şekilde kelime-i tevhid söyleyerek, bu ikrar ile ruhunu teslim etmesine yardımcı olmak gelir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde; “Ölmek üzere olanlarınıza ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ sözünü telkin ediniz” (Müslim, Cenâiz, 2) buyurmuştur.
Ölenin ardından yapılması gereken vazifelerden biri de onun cenaze ve defin işlemleridir. Bir kişi öldüğünde yakınları, dostları, komşuları ve diğer Müslümanlar haberdar edilir. Cenazesi mahremiyete dikkat edilerek özenle yıkanır ve kefenlenir. Cenazeyi en yakın akrabası veya onun görevlendireceği ehil kişiler yıkar. Ölenin borcu varsa mümkünse namazı kılınmadan önce geride bıraktığı mallardan ödenir, vasiyeti varsa bekletilmeden en kısa zamanda yerine getirilir.
Ölen kardeşimizin cenaze namazına katılmak, fâni dünyadan ebedi hayata uğurlarken Rabbimizden onu bağışlamasını dilemek, yerine getirmemiz gereken bir diğer dini vecibemizdir. Allah Resûlü (s.a.v), “Cenaze namazı kıldığınız zaman ölen kimseye samimiyetle dua ediniz” (İbn Mâce, Cenâiz, 23) buyurmuştur.
Hüzünler paylaşıldıkça azalır. Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, sabır ve metanet dilemek iman kardeşliğinin bir gereğidir. Taziye geciktirilmemeli, başsağlığı dilerken ölenin yakınlarını üzecek söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bir hadislerinde “Ölülerinizin iyiliklerini anınız, kötülüklerini zikretmekten kaçınınız” (İbn Mâce, Cenâiz, 23) buyurmuştur.
Hüzün ve kayıp yaşayan cenaze sahiplerinin, ayrıca telaşa ve zahmete girerek taziye için gelenlere yemek hazırlayıp sunması uygun değildir. Akraba ve komşuların cenaze sahiplerine ve misafirlere ikramda bulunmaları ise sünnettir. Nitekim Mûte savaşında amcasının oğlu Câfer’in (r.a.) şehit olduğu haberi gelince Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “Câfer’in ailesi için yemek hazırlayın, çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir hâl geldi” (Tirmizî, Cenâiz, 21) buyurmuştur.
Müminler olarak bizler, Rabbimize karşı daima hüsn-i zanda bulunuruz. O’nun affını, mağfiretini ve merhametini bekleriz. Ölümün imanlı gönüllerimize ebedi baharın umudunu bırakacağına inanırız. Ancak bununla beraber İslam’ın dosdoğru yolundan ayrılmamak, hayatımızı istikamet üzere yaşamak için gayret sarf ederiz. İşte o zaman ölüm bize Allah’tan gelen bir vuslat selamı ve sonsuz barış yurduna açılan kapı olur.
Abdulhalim ALTUNKAYA
Kızılırmak İlçe Vaizi