26.11.2025

PEYGAMBERİMİZ (s.a.s.) VE DEZAVANTAJLI GRUPLAR

PEYGAMBERİMİZ (s.a.s.) VE DEZAVANTAJLI GRUPLAR

İnsan yeryüzünde en güzel şekilde, mükerrem bir varlık ve mahlûkatın en gözdesi olarak yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de insanın bu yönü şöyle anlatılmaktadır: “Andolsun biz Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (İsra, 17/70) Ayet-i kerime insanı, dünyada Allah’ın lütfuna en çok mazhar olmuş, en seçkin, en değerli varlık olarak göstermektedir. Akıl, irade, zekâ, düşünme, iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti, yazma gibi melekeler, psikolojik ve fizyolojik özellikler, estetik zevkler, ahlâkî yatkınlıklar, canlı ve cansız varlıklar üzerinde tasarruf yetkisi, şehirler ve uygarlıklar kurma gibi kabiliyetler insana seçkinlik kazandıran özelliklerdir.  (Kur'an Yolu Tefsiri, 3/503-504)

Hayat, Allah’ın bir lütfudur. Doğumumuz, dünyaya gelişimiz istek ve tercihle olmamış, ilahi iradenin tecellisi ile gerçekleşmiştir. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2) Cenab-ı Hak, hayatı ve ölümü imtihan için, kulların nasıl davranacağını, en güzel davranışları kimlerin yapacağını sınamak için yaratmıştır.

Allah’ın yaratması sonsuz bilgi ve hikmet iledir. En güzel isim ve sıfatlara sahip olan Allah, dünyayı hiçbir sıkıntı, kötülük, musibet olmadan da yaratırdı. Dünyada hastalık, musibet, kederin olması bir imtihan gereğidir. Kimi varlıkla kimi yoklukla, kimi sağlıkla kimi hastalıkla, kimi uzuv veya duyu organının eksikliği ile imtihan olur. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155) Allah Teâlâ, varlıkla, yoklukla, malla, canla, huzurla, korkuyla vb. bizleri deniyor. Akıl ve irade sahibi insan, imtihan ediliyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), insanın dünya hayatında başına gelen bir takım olumsuzlukları anlamlandırması için gayret etmiştir. Zira dünya hayatının her zaman rahat, huzurlu, meşakkatsiz olması beklenemez. İnsan zengin de olsa hastalanır, genç de olsa yorulur, neşeli de olsa zaman olur üzülür. Böyle bir durumda insanın başına gelen üzüntü, keder ve dertlere sabredildiğinde mükâfatının büyük olacağı hadis-i şerifte şöyle müjdelenmiştir: “Mümin kişiye bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü, bir keder hatta ayağına batan bir diken dahi olsa, Allah bunları onun günahlarından bir kısmına keffâret kılar.” (Buhârî, Merda, 1; Müslim, Birr, 52) Ben, kulumu dünyada –iki gözünü kastederek- iki sevgilisini aldığımda, -o buna sabrederse- onun katımdaki mükâfatı ancak cennettir.” (Tirmizî, Zühd, 57) Doğuştan veya sonradan gözlerini kaybeden kişi, isyan etmez, sabrederse mükâfatı cennet olacaktır.

İmtihan yeri olan dünya hayatında başa gelen musibetler ve belaların hikmetini tam olarak bilemeyebiliriz. İnsanı aşan sebeplerden olabildiği gibi kişinin kendi eylemlerinden veya başkalarının fiillerinden ya da doğal afetlerden de kaynaklanarak engelli olunabilir. Sebebi ve hikmeti ne olursa olsun engelli olmak, dünya hayatının kaçınılmaz gerçekleri arasında yer almaktadır. (Sorulu Cevaplı Engelliler İlmihali, DİB, s. 25)

Dünya hayatında engellilik bir dezavantaj olmadığı gibi sağlam olmak da tek başına bir avantaj değildir. Ahiret hayatında her türlü nimetin hesabı sorulacağından bu dünyada engelli olmak ahiret hayatında bir avantaj olarak da görülebilir.

Tarih boyunca her toplumda engelliler olduğu gibi, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaşadığı toplumda da engelli sahabiler vardı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.s.), engelli ashabıyla yakın ilişki içerisinde olmuş, onlarla ilgilenmiş, onlara değer vermiş, sorunlarını çözümlemiş, gerektiğinde onları teselli etmiştir. Aynı zamanda devlet başkanı olan Allah Resulü (s.a.s.), Medine dışına sefere çıktığında çoğu zaman görme engelli Abdullah b. Ümmü Mektûm’u (r.a.) yerine vekil bırakmıştır. İbn Ümmü Mektum (r.a.), aynı zamanda müezzinlik görevinde de bulunmuştur. Ortopedik engelli olan Muaz b. Cebel’e (r.a.) kadılık ve valilik görevi vermişti. Resulüllah (s.a.s.), engelli sahabilerine devlet görevi vermiş, ilgilenmiş, taltif etmiş, değer vermiştir.

Engelli kardeşlerimize destek olmak hem dini hem de insani bir görevdir. Engelliler, topluma emanettir. Birey ve kamu olarak engellilerin toplum içerisinde olmalarına, çalışabilecekleri iş imkânı sağlanmasına gayret edelim. Onların hayatlarını kolaylaştıracak ilke ve kurallara uyalım. Görme engellilere göz, işitme engellilere kulak olalım, tutamayan eli tutalım, yürüyemeyene destek olalım. Engelli kardeşlerimize engel olanlara da engel olalım, onların yanlarında olalım. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Görme engelliye rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, bir ihtiyacı konusunda senden yol göstermeni isteyen kimseye yol göstermen, yardım isteyen kimsenin yardımına koşuşturman, koluna girip güçsüze yardım etmen, bütün bunlar senin kendine yapacağın sadaka çeşitlerindendir...” (İbn Hanbel, V, 168,169)

Rabbimiz sağlık ve afiyet içerisinde bir hayat sürebilmeyi, imtihanın sırrına vakıf olabilmeyi nasip eylesin.

Hazırlayan: Hüseyin Yazıcı

İl Vaizi