16.03.2021

İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF

Durali GÜL

Cezaevi Vaizi

Bir ülkenin bağımsızlığının sembollerinden biri bayrak iken diğeri milli bir marştır. Kurtuluş Savaşı Döneminde askerlerin ve halkın maneviyatını yükseltecek bir milli marş yazılması gündeme gelmiş, 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla yeni kurulan Ankara Hükümletinin de gelişen diplomatik ilişkileri ve dış temasları milli marşa duyulan ihtiyacı güçlendirmiştir. İşte İstiklal marşı askerin ve halkın maneviyatını ve moralini yükseltmek ve diplomatik ilişkilerde duyulan ihtiyaç üzerine yazılması kararlaştırılmıştır. Bu talep üzerine Maarif Vekaleti 7 Kasım 1920’de İstiklal Marşı yazılması için bir yarışma başlatmış ve bunu Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verdiği ilan ile duyurmuştur.

 

İstiklal Marşı için yarışmanın açıldığı günlerde Mehmet Akif görevli olarak Kastamonu’da çalışmaktaydı. İstiklal Marşı için bir yarışma ve ödül olması fikrini hoş görmeyen şair, müsabakaya katılmak istememiştir. Mehmet Akif’in yarışmaya neden katılmak istemediğini, dostu Karesi Milletvekili Hasan Basri (Çanta) Bey şöyle anlatır: “İstiklal Marşı’nın İstiklal Mücadelesi’nin içinde Büyük Millet Meclisi’nde görev yapan Mehmet Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimiz zaman O ‘ben ne müsabakaya girerim ne de caize (ödül) alırım!’ demişti. Ben ricalarımı tekrar ettikçe o da aynı sözü söylemiş ve ‘bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim ayıp değil mi?’ demişti.” Maarif Bakanı Hamdullah Suphi beyin özel ricası ve Hasan Basri Beyin, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini belirtmesiyle Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazmaya ikna olmuştur.

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda yazmıştır. İstiklal Marşını yazarken adeta dünya ile ilişkisini kesen şairin halini kendisi gibi Tacettin Dergâhı’nda ikamet eden Konya milletvekili Hafız Bekir Efendi şöyle anlatmaktadır: “Üstat bir gece birden uyanır. Kağıt arar; bulamayınca kalemiyle yattığı yer yatağının yanındaki duvara marşın ‘Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım..’ mısrası ile başlayan kıtasını yazar. Ben sabah namazına kalktığımda üstadı çakısıyla duvardaki yazısını kazırken gördüm.” Dostları, Akif’in İstiklal Marşı’nı yazarken derin tefekküre daldığını, saatlerce düşünüp yazdığını anlatmışlardır. Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlanmıştır.

İstiklal Marşı ilk olarak kahraman ordumuza ithaf edilerek Sebilürreşad Dergisi’ninde yayımlanmış, sonrasında 21 Şubat 1921 tarihinde Açıksöz Gazetesi’nde basılmıştır. 26 Şubat 1921 tarihinde Meclis görüşmelerine taşınmış, 724 şiir arasından Mehmet Akif Ersoy’un şiiri beğenilmiştir. İstiklal Marşı Meclis’te yapılan türlü tartışmalardan sonra 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de milli marş olarak kabul edilmiştir. Ayakta defalarca okunan İstiklal Marşı bu milletin ortak değeri olarak o günden sonra okunmaya milletimizin gönlünde taht kurmaya devam etmektedir.

“Milli marşlar, ülkelerin dönüm noktası olarak kabul edilen zor dönemlerinde yazılırlar. Bu bilinçte olan İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy da kendisine yöneltilen bir soruya bir duayla “Allah bu millete yeniden milli marş yazdırmasın, Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklalini tehlikeye düşürmesin! Bir daha onu istiklal marşı yazmaya mecbur etmesin.” diye yine tarihe altın harflerle kazınan bir cevap vermiştir.

Her yıl 12 Mart İstiklal Marşının kabulü vesilesiyle Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy anılmaktadır. Bu milletin bir değeri olarak anmaktan öte onu anlamaya ve ortaya koyduğu fikirlerin yaşatılması için milletimize büyük görevler düşmektedir.

Milli şairimiz Mehmet Akif hiç şüphesiz Türk Edebiyatı’nın kudretli şairlerinden olmakla beraber, 20.yüzyılın başında Türk kültür hayatına damgasını vuran mümtaz şahsiyetlerden biridir.

Tarihimizin en zor günlerinin yaşandığı bir dönemde dünyaya gelmiştir. Koca bir çınarın yıkılışını fark ederek önce onu kurtarmak için çabalamış yıkıldıktan sonra da yeniden filizlenmesi için sadece yüreği ve kalemi ile değil bizzat bütün benliğiyle Anadolu'yu karış karış dolaşmıştır.

Hayatı boyunca inandığını söylemekten ve yazmaktan çekinmeyen Akif, Balkan savaşlarından Çanakkale’ye, 1. Dünya Savaşı’ndan Mondros mütarekesine kadar önemli olaylarda şahsi fikirlerini ortaya koymuştur. Artık İstanbul’da yapacağı şeyler bittikten sonra, yaverini, ailesini alarak, daktilosunu, dergisini ve bütün malzemelerini yükleyip, Anadolu’nun değişik illerinde faaliyetini sürdürmüş, Kurtuluş Savaşı’nın hangi şartlarda başarıldığını bize göstermiştir.

Milletin iradesine ve Allah‘ın müminlere vaad ettiği zaferin er geç gerçekleşeceğine inanan Mehmet Akif, şiirlerinde milli ve dini motifleri dengeli bir şekilde kıtalara yerleştirmiştir. Öyle ki eserlerinde; Bayrak, hilal, yıldız, hürriyet, istiklal, iman, şehadet, cennet, ezan, mabed, vecd gibi dini motifleri uyum halinde zengin bir belagat kullanmıştır.

Mehmet Akif Ersoy bu milletin kurtuluşunu “Asım’ın nesli”nde görmüştür. Onu anlamak isteyenler geleceği inşa ederken Asım’ın neslini örnek almalıdırlar.