18.03.2019

ÇANAKKALE ZAFERİ

ÇANAKKALE ZAFERİ

           Çanakkale; 1354 yılında Gazi Süleyman Paşa tarafından Türk topraklarına katılmış, Avrupa Kıtası'nda sahip olduğumuz ilk toprak, Avrupa'ya attığımız ilk adımdır.  

         Çanakkale Zaferi'nden bir yıl önce Türk Ordusu, tarihinin en büyük darbelerinden birini almıştır. Balkan savaşından sonra Meriç Nehri'ne kadar olan Avrupa'daki toprakların tamamı kaybedilmiş ve ordu da elden çıkmıştı. İşte bu büyük darbeden 1 yıl sonra Türk Ordusu Çanakkale zaferini kazanmıştır. Üç yıl süren Kurtuluş Savaşı'nda 40.000 şehit verdiğimiz hatırlanırsa, toplamda 250.000 şehit verdiğimiz Çanakkale Zaferi'nin bedeli daha iyi anlaşılır.

         Köklü tarihimizin altın sayfalarından biri olan Çanakkale Zaferi, her yıl 18 Mart’ ta büyük coşku ile kutlanır. İngiltere ve Fransa Çanakkale Boğazı'nı geçmek ve devamında da başkent İstanbul'u işgal etmek niyetiyle harekâta başladılar. Böylece Türk' lerin Avrupa ile bağlantılarını da tamamen kesmiş olacaklardı.

       Çanakkale; kendilerini yedi denizin hâkimi, topraklarının üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk, namağlup bir devlet olarak gören; 600.000 asker ile zafer kazanacaklarından emin şekilde Gelibolu’ya gelen İngiltere ve Fransa’nın; milletimizin  “Ölürsem şehidim, kalırsam gazi!”  inancı ve vatan için vatandan başka her şey feda edilir anlayışı  karşısında, ağır bir yenilgi ile ülkelerine döndükleri şanlı bir zaferimizdir.

              Peki, neydi Çanakkale’yi geçilmez yapan:

         Hz. Peygamberin “Peygamberlikten sonraki en yüce makam şehitliktir”(Dârimî, Cihad, 20) müjdesini gönüllerine işlemiş, düşmanın hayâsız akınına dur diyen iman dolu gönüllerdi…

          Bilecik tren istasyonundan oğlunu uğurlarken : “Hüseyin’im, yiğit oğlum benim!.. Dayın Şıpka’da, baban Dimetoka’da, ağabeyin Çanakkale’de şehit düştüler. Bak son yongam sensin. Eğer minarelerden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse sütüm sana helal olmasın! Öl de köye dönme.” diyen Vatan için her şeyini veren Anadolu kadınının fedakârlığıydı.

 

          Düşman gemileri, çekildikten sonra bombardımanda gözlerini kaybedip komutanının bu duruma üzüldüğünü fark edince “ üzülmeyin komutanım bu gözler göreceğini gördü” diyen Mehmetçiğin İstiklal sevdasıydı…

     

          270 kg’lık üç mermiyi bataryaya yükleyip Ocean zırhlısını batırdıktan sonra ödüllendirileceğinde yalnızca günlük ekmek miktarının yarımdan tam ekmeğe çıkarılmasını isteyen, her biri bir ordu gibi olan Seyit onbaşıların azmiydi…

          Siperler arasındaki mesafenin sekiz metre olduğu, birinci siperdekiler şehit olduktan sonra ikinci siperdekilerin hiçbir korku ve endişe olmaksızın Kur’an okuyarak, kelime-i şehadet getirerek onların yerine geçtikleri sarsılmaz imanlarıydı…

 

       Bir takım(55) askeriyle 4000 İngiliz askerine,  yedikleri yarım ekmek ve bir tas çorba ile 18 saat direnen Yahya çavuşların, askerler kadar yorgun düşen doktorların, lise son sınıfta okurken tereddüt etmeden cepheye gidip şehit düşen nice gençlerin, şehit olmak üzere iken ikram edilen suyu içmeyip “önce arkadaşıma verin” diyen, yaralı düşmanını sırtlayıp tedavi eden Mehmetlerin azmi, inancı, diğerkâmlığıydı…

      Ezelden beri hür yaşamış, İstiklale âşık Anadolu’nun; kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile bir hilal uğruna ardı ardına batan güneşleriydi...

 

                 Çanakkale’deki zafer kısa zamanda ulaşır tüm yurda… Süleymaniye Camisi'nin yaşlı mahyacısı içindeki coşkuya dayanamayıp, yanına çıraklarını da alıp aklına ilk gelen iki kelimeyi minarelerin arasına yazıp yatsı namazına kadar kandilleri yetiştirir. Mahyacının gönlünden Süleymaniye Cami’nin minarelerine yazılan, oradan İstanbul’a, İstanbul’ dan tüm Anadolu’ya ve dünyaya haykırılan gerçek aynen şöyledir:

“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ”

                                                                                                                         Yusuf AYDOĞAN

                                                                                                                               Cezaevi Vaizi